Dernekten Haberler

İsmail Çalışkan, tecrübelerini SÖZCÜ Medya Grubu Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk’e anlattı.

İsmail Çalışkan, polis okulunu, polis akademisini bitirdi, Emniyet teşkilatına “komiser yardımcısı” olarak başladı. Diyarbakır’da asayiş müdürlüğü, İstanbul’da narkotik şube müdürlüğü, Emniyet Genel Müdürlüğü Merkez Narkotik Şube Müdürlüğü, Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM) Başkan Yardımcılığı, KOM Başkanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü Sözcülüğü yaptı. Son yıllarda ülkemizde yaşanan olayları hayret içinde izliyor, olup bitenlere üzülüyor.

Polisin en önemli sorunu olarak “eğitiminin yetersizliğini” görüyor. Bugünkü polis akademisindeki zihniyetin, polisliğin meslek olarak görülmemesi olduğunu belirtiyor, “Oysa, polislik bir meslek. Polis Koleji ve Akademisi 2015’de kapatılmıştı. Şimdi polis 8 ay içinde yetiştiriliyor. O polis yeterli eğitim almadığı için belindeki, elindeki silahı kaptırıyor ve hemen kaçıyor. Eskiden polis olacak kişi sıkı sağlık kontrolünden, psikolojik testlerden geçiriliyordu. İki yıllık Polis Meslek Yüksek okulları kapatıldı. Gelişmeler hep polisin aleyhine işliyor” diyor.

 

SAYGI GÖRMEK İÇİN

Polisin her şeyden önce “İyi bir hukukçu” olması gerektiğini de belirten İsmail Çalışkan, SÖZCÜ’nün sorularını şöyle cevaplandırdı:

“Polis, asker kadar disiplinli, hukukçu kadar hukukçu, anne gibi şefkatli olmalı ki vatandaş polise saygı göstersin. Hukuk bilmeden polislik yapılmaz. Şikayetle ilgili delilleri dört dörtlük toplaması gerekiyor. Siz yeterli suç kanıtlarını toplamadan şüpheliyi savcılığa götürüyorsanız bu yanlış. Ne yazık ki bu şekilde götürülüyor. Ya da polis delil topluyor, her şey hazır, bu kez de ceza infaz sistemi ortaya çıkıyor. Ceza infaz sistemindeki boşlukları suçlular ve avukatları çok iyi biliyor. Bu sistemle ülkemizde ‘Suç uzmanı’ yetişiyor. Aynı kişi 20-30 kez değişik suçlardan adliyeye gidiyor. Yaralama, tehdit, şantaj, uyuşturucu var, bu ceza infaz sistemi suçta uzmanlığı getiriyor. Polis her gün uygulama yapıyor, silah yakalıyor, arananları gözaltına alıyor, bunun için harcanan mesai ve zaman var. Yakalayıp adliyeye götürüyor, bir şey olmayınca onlarda bıkkınlık başlıyor.”

İZİN VERİLMEMELİ

“Devlet bunların ortalıkta cirit atmasına asla izin vermemeli. Yakalayıp adliyeye götürmekle, cezaevine götürmekle de olmuyor. Cezaevinden tahliye olunca daha güçlü oluyorlar. Bunlar karşısında toplumda çekingenlik oluyor. İnsanımız, ülkemizde hak, hukuk, adalet olduğuna güvenmezse toplum da rahatsız oluyor. O yüzden mücadele devlette topyekün ve kararlılıkla sürdürülmeli. Bunun için siyasetçilerden başlayarak kurumların kendi başına inisiyatif alması gerekir. Liyakatli insanların göreve getirilmesi de önemli. Bu görevlere hak ederek gelinmezse sonuç alınmaz.”

“Ortalık çetelerden, organize suç örgütlerinden geçilmiyor. Bunlar, cezaevine girince kolay kolay çıkamayacak. Bugün ülkemiz uyuşturucu bataklığına dönmüş durumda. Uyuşturucu arz talep. Bakanlıkların bu mücadeleyi çok iyi yapmasına büyük ihtiyaç var.” “Sağlık Bakanlığı da mücadelede etkili olmalı.  Polis doktor değil, o yüzden daha çok Sağlık Bakanlığı’nın bağımlılar üzerinde durması ve önlemini alması lazım. Polis bunun kaçakçılığını önler. Ama adam kullanıyor. Sağlık Bakanlığı aileleri mi uyaracak, dersler mi verecekse bunları yapmalı. Bakın günümüzde, bu uyarıları da polisler yapıyor. Oysa bu konularda eğitim ve sağlıkçılar öne çıkmalı.”

“Polis, uyuşturucuyla mücadelede uluslararası işbirliğini artırmalı. Özellikle kontrollü teslimat eskiden başarılı olarak uygulanıyor, işbirliğiyle uyuşturucunun merkezine ulaşılıyordu. Çünkü burada önemli olan şebekeyi çökertmek. Yunanistan’la birlikte operasyonlar yapıp yakaladıklarımız oluyordu. Şoförle iki adamını yakalamakla mücadele olmuyor.”

KIŞIN EV YIKANINCA

İsmail Çalışkan, Diyarbakır’da Asayiş Müdürü olarak görev yaptığında, Dicle nehri üzerindeki 10 gözlü köprünün ayağının dibinde halıya sarılı olarak bulunan erkek cesedini hatırlıyor. Cinayet ekibi olay yerinde cesette bir parmak izi buldu. Parmak izinden öldürülen kişinin kimliği belirlendi. Ölen kişinin Fatih Paşa gecekondu semtinde oturduğu anlaşıldı. Eve gidildiğinde, kış olmasına rağmen evin suyla yıkandığını fark etti. Evdekilerle sohbet ederken bir taraftan da kanıt arıyorlardı. Duvarda kan izini fark etti. Sorguyu daha değişik yapmaya başladılar. Aile içi bir cinayetin işlendiği ortaya çıkarıldı. Yıllar sonra, yine Diyarbakır, yine aile içi bir cinayet iddiası var. Küçük Narin’den söz ediyoruz. İsmail Çalışkan, Narin’in katilinin bir türlü bulunmamasına hayret ediyor, son dönemde yaşanan olaylarla ilgili şunları anlatıyor:

DEVLETTEN ÇEKİNMİYOR

“Onlarca suç kaydı olan ve dışarıda serbestçe dolaşıp suç işlemeye ve çeşitli şekillerde toplumu rahatsız etmeye devam eden kişilerin kendilerine müdahale eden polise direnmeleri, darp ve tehditte bulunmaları, sivil vatandaşları sindirecek şekilde ortamda terör oluşturmaları, neredeyse günlük olaylar haline geldi. Ceza soruşturma ve infaz sistemi bu kişileri etkisiz hale getirmekte feci surette yetersiz kalmakta, suçu meslek edinen kişiler artık devletten çekinmemektedir. Cüretkârlık ve arsızlık tavan yapmış ve bu kişilerin artık ciddiye aldıkları bir kamu prosedürü yoktur. Haklarında işlem yapılması bunları etkilemiyor. Daha da kötüsü, toplumsal ve siyasi kurumlarda da neyin ‘sorun’ olduğu ya da ‘sorunun ne olduğu’ yolunda bir gözlem ve konsensüs bulunmuyor.”

AVRUPA’DA BiRiNCiYiZ

Küresel Organize Suç Endeksi 2023 Raporu’na göre Türkiye’nin organize suçlarda Avrupa’da birinci, bütün dünyada ise 14. sırada olduğunu kaydeden Çalışkan açıklamasını şöyle sürdürdü:

“Bu rapora göre Türkiye’de faaliyet gösteren ve geleneksel mafya sistemini model alan önemli sayıda mafya tarzı grup bulunuyor. Şu anda asayiş ve örgütlü suçlar açısından ülkemizin gittiği nokta, 1970-1990 arası dönemdeki terör suçları açısından gittiği nokta ile aynıdır. Maalesef, bir zamanlar terör suçlarına verilen önem asayiş suçlarına verilmiyor. Eğer bu konuda bir bilinç oluşturulmazsa ve mücadele politikası geliştirilmezse, ülkemiz yavaş yavaş, organize suç şebekelerinin büyük meblağlara hükmettiği, çetelerin şov yaptığı, şehirde bazı mahallelere polisin giremediği, gençler arasında çete kimliklerinin revaçta olduğu, polisin bir sokak kabadayısına bile bulaşmak istemeyeceği, devlet otoritesinin maskaraya döndüğü bir Latin Amerika ülkesine döneriz.”

Geleneksel suçlu-sabıkalı kesimi ile polis arasında, bugün yaşananların geçmişte yaşanmadığını kaydeden Çalışkan şunları söyledi:

“Bu kişilere uygulanan yakalama ve gözaltı işlemleri sırasında polis çoğu kez kendisine verilen zor kullanma yetkisini kullanmaya gerek duymazdı. Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda yapılan değişiklikle kolluğun soruşturmalardaki inisiyatifi alındı ve suçlu kesimin çekindiği bir organ olmaktan çıktı. Polisten, devletten ve toplumdan çekinen eski suçlu profilinin yerini bağımsız ve bireyci bir suçlu profili aldı. Çalışkan bu konuya şöyle açıklık getirdi:

“Türkiye nasıl bir zamanlar terörle mücadelenin başarılı örneklerini vermişse, şu anda kamu düzeni sorunu ve organize suç ile de mücadele edecek kapasitede kurumlara sahiptir. Nitekim eski sistemde kolluk, savcı adına olaylara re’sen el koyar, soruşturma ve gözaltı işlemlerini yürütürdü. Buna yeniden işlerlik kazandırılmalı. Suçlu, işlediği suçun sonucu ile daha etkir biçimde yüzleşmelidir. 26 suç işleyip dışarıda gezmek gibi toplumsal vicdanı isyan ettirecek boyutta adaletsizlik ve acizliklere yer verilmemeli.”